Illuminati: Hakikat Sadece Görünenden İbaret Değildir (1)
🎥 ILLUMINATI – Tüm Komplo Teorilerinin Anası mı?
Bir saatlik bu kapsamlı belgeselde, tarihin en tartışmalı ve gizemli cemiyetlerinden biri olan Illuminati’yi tüm yönleriyle mercek altına alıyoruz.
Adam Weishaupt kimdi?
Göz sembolü gerçekten her şeyi gören bir gücün işareti mi?
Amerikan İlluminati’si gerçek mi yoksa bir algı mı?
Illuminati ve Masonluk arasında nasıl bir bağ var?
Panteizm neden bu düşüncenin temelinde yer alıyor?
Ve en kritik soru: İnsanlar neden hâlâ bu komplo teorisine inanıyor?
🕵️♂️ Gizli cemiyetlerin sırları,
🐍 Ezoterik sembollerin anlamı,
🦉 Minerva’nın baykuşu,
👁 Her Şeyi Gören Göz,
📜 Tarihin gölgesinde yazılmış yeminler,
ve 📡 dünyayı yönettiği iddia edilen elitlerin ardındaki gerçekler…
Bu belgesel; eleştirel düşünce, tarihi belgeler ve komplo kültürünün psikolojisi üzerinden ilerleyen bir sorgulama çağrısıdır.
Bir televizyon yarışmasında karşınıza bir soru çıkıyor: ‘Dünyanın kaderini kontrol etmek için yeryüzünde tek bir yönetim kurmayı hedefleyen ve belki de çoktan dünyayı yönetmeye başlamış olan gizli cemiyetin adı nedir?‘ İlluminati… Cevabı bildiğinizden eminsiniz, ama bu bilgi size tek başına yetiyor mu? Çünkü aynı cevabı sokak röportajlarında gençlere ‘çıkar telefonunu göster’ diyen dayılar da veriyor. Sadece ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde adı, her yaştan insanın ağzına sakız olmuş bir örgütün hâlâ ‘gizli‘ olarak anılması size garip gelmiyor mu? Dahası modern dünyanın en güçlü, en gizli örgütü olduğu iddia edilen bir cemiyet hakkında, neredeyse hiç bilgi sahibi olmayan milyonlarca insan nasıl oluyor da büyük resmi görüyormuş gibi davranıyor?”
Bu çelişkili durum, aslında komplo teorilerinin insan psikolojisi üzerindeki etkisini ve işlevini anlamak açısından önemli ipuçları barındırıyor. Söz konusu anlatılar, yalnızca bilgi eksikliğinden doğan boşlukları doldurmakla kalmıyor; aynı zamanda insanların, kendilerini bu karmakarışık ve adaletsiz dünya düzeni içinde bir yere yerleştirmelerine de olanak tanıyor.
Dünyayı yozlaşmış bir grup elitin yönettiği ve bizim de bu karanlık oyunun masum piyonları olduğumuz fikrinin, eşitsizliklerle dolu bir dünyada, yaşadığı hayal kırıklıklarıyla yüzleşmekten çekinen, milyonlarca insanın son sığınağı olması anlaşılır bir durum. Bu bağlamda, komplo teorileri yalnızca kitleleri korkutarak yönlendirme ya da kontrol etme amacıyla üretilen söylemler değil; aynı zamanda insanların içinde bulundukları toplumsal adaletsizlikler karşısında yaşadıkları çaresizlik duygusuna karşı geliştirdiği bir çeşit savunma mekanizması olarak da değerlendirilebilir. Bu teorilerin tarihsel arka planına bakıldığında ise, gizli örgütlerin yalnızca modern çağın ürünü değil, insanlık tarihi boyunca varlıklarını sürdürdüğüne dair güçlü delillerin olduğu görülür.
Gizli örgütler tarih boyunca hep “gizli” kalmış, gözlerden uzak, karanlık köşelerde varlıklarını sürdürmüş ve sahip oldukları ‘bilgiyi’ yalnızca kendilerine saklamışlardır. İmparatorluklar yükselip düşerken, savaşlar başlarken veya sona ererken… Hep oradadırlar. Ne tam olarak ortaya çıkarlar ne de tamamen kaybolurlar. Onlara dair her söylenti, başka bir sırrın kapısını aralar; her işaret, insan zihnini daha derin ve daha farklı bir bilinmeze yöneltir.
Örneğin, Orta Çağ Avrupası’nda ortaya çıkan Tapınak Şövalyeleri, yalnızca dini bir tarikat olarak değil, aynı zamanda gizli bir servetin ve kadim bir bilginin bekçileri olarak da tasvir edilmiştir. Yüzyıllar sonra bile haklarında üretilen efsaneler, Dan Brown romanlarından belgesellere kadar birçok modern anlatının temelini oluşturmuştur. Benzer şekilde, 18. yüzyılda Bavyera’da kurulan İlluminati örgütü, kısa ömürlü bir aydınlanma topluluğu olmasına rağmen, zamanla küresel elitlerin yönettiği bir ‘gizli güç’ simgesine dönüşmüştür. Günümüzde sıkça referans verilen Bilderberg Grubu ise her yıl kapalı kapılar ardında toplanan, siyasi ve ekonomik elitler nedeniyle, şeffaf olmayan karar süreçlerinin sembolü haline gelmiş ve komplo teorilerinin güncel taşıyıcısı olmuştur.
Bu örneklerin ortak noktası, tarihsel gerçeklik ile hayal gücü arasındaki sınırın sürekli olarak bulanıklaşmasıdır. İnsan zihni, karmaşık ve açıklanması zor olan olaylar karşısında bu tür anlatılara yönelerek bir tür ‘savunma mekanizması’ oluşturmaya çalışır. Dolayısıyla gizli örgütlere dair anlatılar, sadece geçmişin bir parçası değil, bugünün belirsizlikleriyle baş etmenin de bir yolu haline gelir.
Sembolleri paranın, politikanın ve teknolojinin içine sinmiş bir yapı olan İlluminati’nin adı; tarih kitaplarının dipnotlarından, ezoterik metinlerin satır aralarına ve özellikle dijital çağın komplo teorilerine kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Bu programda, dünyanın gizli efendileri olarak gösterilen ve perde arkasında Yeni Dünya Düzeni’ni kurmaya çalışan bir güç olarak lanse edilen İlluminati mitine yeni ve eleştirel bir gözle bakacağız. İlluminati’nin kökenlerinden başlayarak, modern dünyadaki etkilerine uzanan bir yolculuğa çıkarken; gerçek ile kurgu arasındaki ince çizgide yürüyecek, komplo teorilerinin ötesine geçerek somut kanıtları ve tarihsel belgeleri birlikte inceleyeceğiz.
Programı sonuna dek izlemenizi tavsiye ederim çünkü başta konuya hâkim olmayanlar için sıkıcı gelebilecek bazı temel bilgileri verdikten sonra asıl derin sulara dalacağız — ve uyarıyorum, program bittikten sonra kendinize dikkat etmeniz gerekebilir: Artık çok şey biliyor olacaksınız!
Ve işte karşınızda, tüm komplo teorilerinin anası: İlluminati.
ABD Başkanı Joe Biden’ın 20 Ocak 2021 günü göreve başlamasının ardından, sosyal medyada yapılan paylaşımlarda başkanın yemin töreninde kullandığı İncil’in İlluminati ile bağlantılı olduğu iddia edildi. 19. yüzyılın sonlarından kalma bir aile yadigârı olan Biden’ın İncil’i, dünya çapında İngilizce konuşan Roma Katolikleri tarafından kullanılan bir Douay-Rheims baskısıydı ki eski baskılarında İlluminati ile ilişkilendirilen “Her Şeyi Gören Göz” sembolü yer almaktaydı. (İlerleyen dakikalarda Amerikan dolarında da yer alan bu kadim sembole ilişkin detaylı bilgi vereceğim). Yemin törenin yayınlanmasından hemen sonra seçkinlerden oluşan gizli bir örgütün yeni bir dünya düzeni kurmaya çalıştığına dair klasik komplo teorisi, sosyal medya üzerinden öylesine güçlü tetiklendi ki, AP ve Reuters gibi pek çok büyük basın kuruluşu bizdeki teyit.org misyonuna soyunup, halkı komplo teorilerine karşı bilgilendirme ihtiyacı hissetti. Kısa süre içinde sosyal medyada Jay-Z, Lady Gaga, Rihanna, Madonna, Katy Perry ve Beyoncé gibi müzisyenlerin, Donald Trump’ın hatta merhum Kraliçe II. Elizabeth gibi isimlerin de dünyayı yönettiği iddia edilen bu gizli elit grubun üyeleri olduğu öne sürüldü. Jay-Z, kendisi hakkında çıkan İlluminati söylentilerine “aptalca” derken, Katy Perry bu teorilerin yalnızca “internetteki garip insanlara” ait olduğunu söylüyordu. Ünlülerin ciddiye almadığı hatta şamata olsun diye körüklediği iddialar karşısında, komplocular örgüt ünlülerin inkâr etmekten başka seçenekleri olmadığını iddiasıyla yollarına devam ettiler.
Michael Bradley’in Türkçeye de çevrilen Gizli Cemiyetlerin El Kitabı adlı eserinde, İlluminati’nin gezegenin en zengin ailelerinden biri olan Rothschild ailesine bağlı özel bir ‘cadılar meclisi’ olduğu ve şeytana hizmet ettiği öne sürülmektedir. Bradley, pek çok komplo teorisyeni gibi tarihsel olayları, figürleri ve kurumları birbirine bağlayarak İlluminati’nin dünya üzerinde gizli bir hâkimiyet kurmaya çalıştığını iddia etmektedir. ‘Türkçe bir kaynak var mı?’ diye merak edenler için şimdiden bu eseri belirtmiş olayım; ancak birazdan, daha tanınmış ve etkili yazarların iddialarına da değineceğim.
Şimdi gelin, bu iddiaların ne kadarı kurguya, ne kadarı tarihsel gerçekliğe dayanıyor birlikte inceleyelim. Başka araştırmacılar neler söylüyor, hangi belgeler neyi destekliyor ya da çürütüyor? Bu gizemli ve karanlık dünyanın kapısını aralayarak ilk adımı atıyoruz.
İlluminati’nin Doğuşu
Yıl 1776. Takvimler 1 Mayıs’ı gösterdiğinde, Bavyera’nın sessiz kasabalarından biri olan Ingolstadt’ta, beş adam yuvarlak bir masanın etrafında toplanmıştı. Masanın başında, henüz 28 yaşında olan bir hukuk profesörü vardı: Adam Weishaupt. O gün, yalnızca küçük bir cemiyetin kuruluşuna değil, aynı zamanda asırlarca sürecek söylentilerin, korkuların ve komplo teorilerinin başlangıcına da tanıklık edilecekti.
Yeni oluşumun adı “Bund der Perfektibilisten” (Mükemmeliyetçiler Birliği) olarak belirlenmişti. Ancak kısa süre sonra bu isim, üyelerin eğitimli ve aydın bireyler olduğunu yansıtacak şekilde daha iddialı bir isimle değiştirildi: Aydınlanmışlar yani “İlluminati Düzeni” (Orden der Illuminaten)
Tarihçi Monika Neugebauer-Wölk gibi aydınlanma dönemi araştırmacılarına göre Illuminati, etik bir toplum düzeni inşa etmeyi hedefliyordu. Weishaupt’un ideali, insanı özgür ve mutlu kılmaktı. Ancak ona göre, bu hedefe ulaşmanın ilk şartı, insanın ahlaken ‘iyi’ bir birey haline gelmesiydi. Bu yüzden, çıkarcı, yozlaşmış ya da ahlaki gelişimini tamamlamamış kişilerin örgütte yeri yoktu. Bu hedef, yalnızca bireysel değil, evrensel bir devrimi gerektiriyordu. Weishaupt’un gözünde bu devrim, mevcut düzenin – özellikle de tüm din ve devletlerin – tamamen yıkılmasını zorunlu kılıyordu. Çünkü Weishaupt’a göre, hem dini kurumlar hem de monarşik devlet yapısı, insan aklını zincire vuran, cehaleti kasıtlı ve sistemli olarak besleyerek gerçek özgürlüğün gerçek özgürlüğün önünü tıkayan baskı araçlarıydı.
Minerva’nın Baykuşu ve Her Şeyi Gören Göz
İlluminati’nin benimsediği semboller, örgütün Aydınlanma düşüncesine bağlı felsefesini yansıtıyordu. Bu simgeler arasında en dikkat çekeni, antik Yunan’da Athena’nın ve Roma’da Minerva’nın kutsal hayvanı olarak bilinen baykuştu. Sessizliği, bilgeliği ve karanlıkta görebilme yeteneğiyle baykuş, aklın ışığını karanlık çağlara taşıma arzusunu temsil ediyordu.
Bir diğer dikkat çekici sembol, içinde bir nokta bulunan daireydi (☉). Antik geleneklerde ruhu, içsel aydınlanmayı ve evrensel düzeni temsil eden bu şekil, zamanla farklı anlamlar kazanmıştır. Her şeyi gören ilahi gözle karıştırılsa da ezoterik çevrelerde bu sembol, görünmez ama etkili bir bilgeliği simgeler. Illuminati için bu, bilgiyi yöneten ve saklayan bir merkezi aklı çağrıştırıyor olabilir.
Weishaupt’un kurduğu Illuminati, klasik anlamda Mısır piramidi ya da Her Şeyi Gören Göz sembollerini kullanmadı. Bu semboller, daha çok 19. yüzyılda ortaya çıkan komplo teorileriyle Illuminati’ye yakıştırıldı. Özellikle Her Şeyi Gören Göz’ün Amerikan dolarında yer alması, bu ilişkiyi yıllar içinde daha da güçlendirdi. Ancak bu sembol, Illuminati’den önce vardı. Kökeni Hristiyan ikonografisine ve Masonik geleneklere uzanır. Weishaupt’un belgelerinde bu sembol doğrudan yer almaz. Ama bir fikir… yani her şeyi gören, gizli ama güçlü bir akıl fikri…Illuminati’nin düşünsel yapısında vardır. Görünmez olan, yönetir. Sessiz olan, gözetler. Aydınlanmış olan, yön verir. Illuminati’nin kullandığı semboller, birer görsel parola gibiydi. Örgütsel aidiyeti gizler, düşünsel hiyerarşiyi belirlerdi. Dışarıdan bakıldığında birer şifre gibi… İçeriden bakıldığında ise felsefi bir derinliği, ezoterik bir öğretinin izlerini taşırdı.
Düşünsel Temeller
18.yüzyıl, genellikle akılcılığın ve bilimin çağı olarak anılır. Voltaire, Rousseau, Kant gibi filozoflar aklın gücünü yüceltirken; aynı dönemde Avrupa’da mistisizm, simya ve gizli cemiyetlere olan ilgi de büyük bir ivme kazanmıştı. Weishaupt’un İlluminati’si de bu ikili yapıdan beslendi. Bir yanda Aydınlanma’nın akılcılığı, öte yanda kadim gizemler ve sembolizmle bezeli bir örgütlenme yapısı… Cemiyetin nihai hedefi, halk arasında dini hurafeleri ortadan kaldırmak, onların yerine seküler bir akılcılığı getirmekti. Ancak bu sekülerlik herkes için eşit biçimde tasarlanmamıştı:
- Alt sınıflar için Ateizm uygun bulunmuştu. Sıradan insanlar Tanrıya inanmayacaktı
- Üst sınıflar ve yöneticiler için ise panteizm öngörülüyordu.
Panteizm, Evren’in Tanrı ile aynı olduğu görüşüdür. Panteistler insan gibi tasavvur edilen ve kişiselleştirilen yani antropomorfik bir Tanrıya inanmazlar. Kişileştirilmiş tanrı veya insani tanrı diyelim, Tanrının insani kişilik özelliklerine sahip olduğu, insan gibi konuştuğu, kızgınlık, gurur, öfke, merhamet, cezalandırma ve ödüllendirme gibi duygu ve isteklere sahip olduğu durumları tanımlamada kullanılır. Dolayısıyla Pantesitler İbrahimi dinlere de (yani Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam) inanmazlar. Alman filozof Hegel, Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden Giordano Bruno, Neoplatonizmin kurucusu Plotinos, Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden Spinoza ve Alman İdealizminin kurucularından Fichte ünlü panteistlerdir. İslam düşüncesinde Vahdet-i Vücud anlayışı Panteist anlayışla, paralellik arz etmekteyse de aralarında bir noktada ayrılık gösterirler. Vahdet-i Vücut’a göre Tanrı hem evrende her yerde bulunur hem de evrenin ötesinde bir varlık olarak kabul edilir. Panteizmde ise Tanrı, evrenin ta kendisidir ve dışarıda ayrı bir varlık olarak düşünülmez.
Neyse, konuyu dağıtmayalım… İlluminati’nin ekonomik sisteminde ise, toplumdaki eşitsizliklerin giderilmesi ve kaynakların daha adil biçimde paylaşılması savunuluyordu. Bazı yorumlara göre bu, özel mülkiyetin sınırlandırılması ve eşyaların ortak kullanımına dayalı bir düzen önerisini de içeriyordu. Ancak bu ütopik dünyanın yönetiminde sıradan insanların değil, yalnızca “aydınlanmış elitin” söz sahibi olması öngörülüyordu. Çünkü Weishaupt’a göre, aklını kullanmayan, zihni dini dogmalarla biçimlenmiş bireylerin yönetimde yer alması, toplumu geriye götürmekten başka bir işe yaramazdı.
Ne var ki bu elitizm, doğuştan gelen bir ayrıcalık değildi. İlluminati elitizmi doğuştan değil, eğitim ve ahlaki gelişimle kazanılan bir ayrıcalıktı. Çünkü Weishaupt’un inancına göre, insan, ancak eğitim ve ahlak yoluyla mükemmelleşebilir; yeterince çaba gösteren herkes, hakikatin taşıyıcısı yani İlluminati eliti haline gelebilirdi.
Illuminati: Hakikat Sadece Görünenden İbaret Değildir (1)
Illuminati: Algının İnşası, Gerçeğin Tahribi (2)
İlluminatiye dair Komplo Teorilerinin Doğuşu (3)